“Dönen dünyanın dingin noktasında. Ne ten ne de tensiz;
Ne bir yerden ne de bir yere; dingin noktada, oradadır o dans,
Fakat ne tutuluştur ne de devinim. Ve süreklilik deme buna,
Geçmiş ve geleceğin toplandığı yer. Ne bir yerden devinim ne de bir yere,
Ne yükseliş ne de çöküş. O noktayı saymazsak, o dingin noktayı,
Dans olamazdı ve sadece o dans var.” – T. S. Eliot – 4 Quartet
S. Eliot’un şiirinden olan bu dizeler bize mandala deneyimini çok güzel anlatır… Dünyada her formda görülen mandalalar, bize evrendeki ve insandaki kutsal olanı hatırlatır. Sanskritçe Çember anlamına gelen mandalanın temel yapısı oldukça basittir. Bu bir çemberdir ve bu çemberin çevresi ve merkezi gibi belirli özellikleri vardır. Mandala sözcüğü, belirli bir ritüeli, uygulamayı ya da büyük bir Öğretmenin veya Mistiğin “yerini” ifade eden kutsal bir çember olarak da tanımlanır. İster Batı ister Doğu astrolojisini kullanalım, her harita (yuvarlak, dikdörtgen ya da elmas şeklinde) döngüsel ve daireseldir. Daire, onun bölünümleri ve zodyağın tekrarlayan döngüleri astrolojinin temel noktasıdır. Astrolojik haritalar zodyak çemberinden oluşur. Çember başlı başına insanoğlu için birçok sembolik anlam ifade eder. Her şeyden önce çember bir idealdir, çünkü doğada mükemmel çember nadiren vardır. Fakat bu ideal çember fikri, bizim doğayı gözlemleyerek yaratmamıza ve hatta insanoğlunun bilimsel buluşlar yapmasına olanak sağlamıştır. Örneğin tüm zamanların en önemli icatlarından birisi tekerlektir. Tıpkı bir tekerlek gibi, yaşam döngüler halinde, doğumdan ölüme kadar devam eder. Bu yüzden haritadaki burçların döngüleri oldukça güçlü arketipsel enerjilerdir. Çünkü çember (Harita) ne eksik ne fazla kendi içinde bir bütündür ve dışarıdan hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Bu gerçeğe dayanarak çemberin ne başlangıcı ne de sonu vardır, bu açıdan birliği, tamlığı ve sonsuzluğu temsil eder.
Carl Jung özel ve profesyonel yaşamında mandalalar ile çalışmıştır. Jung mandalanın “Tamlığın Arketipi” olduğunu söyler ve bunu “özbenlik” kavramı ile ilişkilendirir. Bu kutsal çember her yerdedir, Güneş, Ay, bir çiçek, bir yüz veya göz… Mandala imgeleri rüyalarda, sanatsal çalışmalarda “benliğin merkezi” olarak spontane olarak görülür. Rüyalarda mandalalar birçok şekilde görülebilir. Örneğin bir çiçek, bir kuyu, bir köyün ya da şehrin merkezi ya da meydanı gibi… Bir rüya şu şekilde başlayabilir: “Büyük Merkezi bir istasyondayım” ya da “Ormanda bir kuyunun başındayım” Bunun gibi bir rüya, rüyayı gören kişinin, kendi psişesinin (kişiliğinin) ortasında sımsıkı sabitlendiğini gösterir.
Zamanı, mekanı aşan ve sonsuz tamlığın sembolü çember, aslında doğumla birlikte nefes aldığımız anda dörde bölünerek zamana ve mekana sabitlenir. Bir doğum haritasında bu dörde bölünümün oluşturduğu “Dört köşe noktası” – Yükselen – Alçalan – Gökyüzünün Tepe Noktası(MC) –Gökyüzünün Dibi (IC) – Dünya’nın, yani maddesel tezahürün simgesidir. Dolayısıyla bir doğrum haritası da zodyak çemberi ve dört köşe noktasıyla birlikte maddesel alemde tezahür etmiş potansiyellerin mükemmel bütünlüğünün simgesidir. Batı astrolojik haritası bariz bir mandaladır. Doğum haritası, çemberin sonsuzluğu tarafından sembolize edilen tek bir “bütünden” nasıl gelip bireyleştiğimizi –yatay/dikey eksenlerle ve sonrasında evlerle detaylandırarak – betimleyen bir grafiktir. Bu yüzden yeryüzündeki varoluşumuz bir mandalanın içerisindedir, burası bizim kendi “kutsal” çemberimiz, yapımız gibidir. Bu astrolojik çember, sonsuzluğun zaman ve mekan içindeki tezahürünü, insan ruhunun bedenlenmesini simgeler. Bu açıdan bir doğum haritasını yorumlamak da, kişisel bir mandalayı yorumlamak gibidir…
Gözde Kara Instagram.com/gozdekara_astrolog
Kaynaklar: *Astroloji Dersleri, Barış İlhan *An Astrological Mandala: The Cycle of Transformations and Its 360 Symbolic Phases,Dane Rudhyar