GÜNEŞ AKREP’TE

Güneş, 23 Ekim itibariyle Akrep burcuna geçiyor ve 21 Kasım 2020’ye kadar burada kalacak. Akrep dönemi, doğanın öldüğü bir mevsime denk gelir. Düşen yapraklar toprakta çürürken aynı zamanda toprağı besleyerek ‘yeni bir yaşamı da’ içinde barındırır. Bu çürüme ve ölüm dönemi, yaşamın doğal döngüsünün bir parçasıdır ve “yeniden doğmak” için gereken zemini hazırlar. Akrep de sembolik anlamda, doğanın geçirdiği bu dönüşüm sürecine benzer olarak, ruhsal anlamda yaşamın karanlık/aydınlık döngülerinden geçer. Burada ölümle kastedilen, kişinin zamanı gelince yaşamındaki doğal bir ölüme, bitişe veya kayıba teslim olmasıdır. Bu, duygusal veya ruhsal olarak bir konuyu/durumu bırakmak, kayıpları kabullenip yas tutmak ya da insanları kendi yollarına bırakmak anlamına gelebilir. Tüm doğanın teslim oluşu gibi, Akrep de “Büyük bir Güce” teslim olduğunda ruhsal güç kazanır.

Akrep sabit bir burç olarak kararlıdır. Dolayısıyla istekleri temsil eden Güneş’in burada, yoğun, değişmez ve saplantılı bir ifadesi vardır. Yeraltıyla ve karanlıkla bağlantılı olan Akrep’te bu istekler ‘görünmez’ olabilir fakat bu yoğun enerji alttan alta değişmek istemez aksine başkalarını değiştirmek ya da insanları/koşulları ‘aynı’ tutmak üzere kontrol etmek ister. İnsanlarla güç savaşına girer fakat “gerçekte” yaşama karşı bir güç savaşına girmiştir. ‘Sen değiş’ der ve kendisini psikolojik güvenceye almak adına herşey kontrol altında tutulur. Açıktan savaşmadığından, taktik/strateji yapar, manipüle eder, başkalarının zaaflarını tespit edip kendisine bağımlı kılar ve bir çok anlamda zorlayıcı davranır. Ne olursa olsun kaybetmemelidir. (Yani kendisi orada ‘ölmemelidir!’) Bu güç savaşları, kaçınılmaz olarak ‘pandoranın kutusunu’ açar. Bunun anlamı içsel ve dışsal olarak yaşanan bir dizi krizlerdir. Yüzleşmek istemediği tüm korkular – en temel olanı kaybetme korkusudur – ve kıskançlık, kin, intikam ve haset gibi ‘kötü’ diye bastırılan duygular su yüzüne çıkar. Akrep bu duyguları kendinde kabullenmediğinden yansıtır ve bunda aşırı uçlara gitme eğilimindedir. (Ya hep ya hiç tavrı) Birşey ya tamamen iyidir ya tamamen kötüdür; birisi ya şeytandır ya melektir. Oysa ki dışarıda savaştığı bu karanlığın köklerini kendi içinde bulması, onları açığa çıkararak ıslah etmesi ve kişiliğiyle bütünleştirmesi gereken kişi ‘kendisidir.’ Akrep, güçlü olmak isterken, bu yaşadığı krizler sonucu, savunmasız ve aciz kalır çünkü kendisinden daha büyük bir “Güç” (Yaşam/Evren/Tanrı) iş başındadır.

Akrep burcunun tezahürü üç seviyeyle sembolize edilir; Akrep, Kartal ve mitolojik hikayesinde küllerinden yeniden doğan Anka Kuşu. Bu üçlü aynı zamanda Akrep’in ruhsal ve duygusal seviyelerini de gösterir. Akrep, gölgelere ve karanlığa yapışır kalır; Kartal ise bu gölgeleri aşarak Güneş’e doğru yükselir. Akrep, fiziksel veya duygusal her deneyimin derinliklerine girebildiği, yani ‘nüfuz’ edebildiği gibi, tıpkı bir Anka kuşu gibi, girdiği karanlıktan (duygusal/psikolojik “ölüm” deneyimleri) yükselerek yeniden doğabilecek güçtedir. Kendi çöplüğünden ‘cevher’ çıkarmak, arıtmak, her türlü insanı/konuyu ıslah etmek, kimsenin bulaşmak istemediği konularla ilgilenmek, görünenin ardındaki gerçeklere ulaşmak, araştırmak, sırları açığa çıkarmak, dedektiflik, krizleri idare edebilmek (manipülasyonun olumlu kullanımı), başkalarının krizlerine eşlik etmek, ikna gücü ve insanların psikolojik motivasyonlarının saptama (Psikoterapi) Akrep’in konularıdır.

Akrep’teki Güneş’in transiti boyunca, Merkür’ün de Akrep’te gerilediğini düşünürsek, “duygusal” temaların bir hayli etkisinde olacağız. Akrep süreci, duygusal krizlerin çözülmesi gerektiği bir döneme işaret ediyor. Akrep’teki Güneş’in geleneksel yöneticisi Mars Koç’ta geriliyor ve diğer yöneticisi olan Oğlak’taki Pluto’ya kare açısını hala sürdürüyor. Karmaşık ve içinden çıkılması zor durumları çözmenin yolu, dışarıda iyi/kötü, melek/şeytan veya masum/suçlu aramak yerine, o konuların kaynağına inmek olabilir. Özellikle bize zarar veren ve enerjimizi emen duygular (öfke, kin, intikam vb) üzerine düşünebiliriz. Çürümüş ve artık işimize yaramayan şeyler, yenilenmemizi ve dolayısıyla gücümüzü yeniden kazanmamızı engelliyor olabilir…

Gözde Kara